YAĞMUR
Vâr
eden' in adıyla insanlığa
inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente
Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır
bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebâbil
dudağından
Rahmet vâdilerinden boşanır
âb-ı hayat
En müstesna doğuşa
hamiledir kâinat
Yıllardır boz bulanık
suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm
kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir
taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime
bir ân düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde
viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle
donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni
bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür
Nebî'nin
Gökyüzü dalgalanır
ipekten kanatlarla
Mehtâbını düşlerken o mühür
sahibinin
Sarsılır Ebû Kubeys
kovulmuş feryatlarla
Evlerin anasına dikilir yeşil
bayrak
Yeryüzü âvaredir,
yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi
adım adım
Heyûlâ, bir ağ gibi ördü
rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş
da ben olsaydım
Yağmur, gülşenimize
sensiz , baldıran düştü
Düşmanlık içimizde;
dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi
tarihe
Her sayfaya talihsiz
binlerce kurban düştü
Bir güzîde mektuptur, çağların
ötesinden
Ulaşır intizârın yaldızlı
sabahına
Yayılır o en büyük muştu,
pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur
gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan
gönüllerin
Sükûtu yâr, sevinci duâlar
kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa
gün saydım
Bir cezîr yaşadım ki, yaşanmamış,
mâzide
Dokunduğun küçük bir nakış
da ben olsaydım
Sensiz, kaldırımlara nice
güzel cân düştü
Yarılan göğsümüzden
umutlar bîcan düştü
Yağmur, kaybettik bütün
hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve
mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser
mâverâdan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt
gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler
Hira'dan
Bir devrim kokusuyla
halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken
elleri
Paramparça , ateşler şâhının
hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakının
da dursaydım
O mücella çehreni
izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakışta
ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal
koptu;fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle
zindan düştü
Kâtil sinekler deldi hicâbın
perdesini
İstiklâl boşluğunda arılan
nâdân düştü
Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin
damarında
Tablosunu yapardım yıkılan
her kulenin
Ebedî aşka giden esrarlı
yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyyâ
bir şûlenin
Tarasaydım bengisu fışkıran
kâkülünü
On asırlık ocağın
savurdum külünü
Bazen kendine aşık deli
bir fıtınaydım
Fırtınalar önünde bazen
bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş
da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı
düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zâlime
cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana
râm olanlara
Bir belâ tünelinde ağır
imtihan düştü
Bâdiye yaylasında
koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebvâ da
esen rüzgâr
Seninle yıkasaydım acılar
dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı,
ne intihar
Üstüne pırıl pırıl
damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği
tercihimdir dünyada
Suskunluğa dönüştü
sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak
kemirdi gurûrumu
Bahîra' dan süzülen bir
yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına
kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı;
kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor; hâkimler
mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir
volkan düştü
Firâkınla kavrulur çölde
kum tâneleri
Ahûların içinde sevdan
akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur
hâneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında
ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün
bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel
imbatların
Devlerin esrârını
aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde
buzlanış düşünceler
Okşadığın bir parça
kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz
dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar,
sonra heyelân düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı
birer birer
Sensizlik diyârından püsküllü
yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerimden
sesini
Yağarsın; taşlar bile
yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin
gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü
temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup
çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü
billur dudaklarından
Madenî arzuların ardında
seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen
güllerini
Senin için görülen bir düş
de ben olsaydım
Şehirler kâbus dolu; köylere
duman düştü
Tersine döndü her şey
sanki; âsuman düştü
Kırık bir kayık kaldı
elimizde, hayâlî
Hazîndir ki, dertleri aşmaya
ummân düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen
bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız
zindan olur
Sensiz doğrular eğri;
beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdâbında
boğulur
Ana rahminde ölür
sensizlikten bir cenîn
Şaşkınlığa açılır gözleri,
görmeyenin
Saatlerin ardında hep
kendimi aradım
Bir melâl zincirine takıldı
parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş
de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı
bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzanan
vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum
olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta
bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor
gözlerinde
Senin tutkunla mecnun
geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor
göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her
damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler
senindir ; mevsim senin
Mekanın fırçasında
solmayan resim senin
Yağmur, bir güm elimi
ellerinde bulsaydım
Güzellik şâhikası gülümserdi
yüzüme
Senin visâlinle bir gülmüş
de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın;
duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir
isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan
ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye
ziyan düştü
Islaklığı sanadır âhımın,
efganımın
İçimde hicranınla tutuşuyor
nağmeler
Sendendir ekşimeyen cevheri
efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları
deler
Bu değirmen seninle dönüyor;
âhenk senin
Renkleri birbirinden ayıran
mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp
kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan
kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş
de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma
seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz
ferman düştü
Silimdi hayalimden bütün
efsûnu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma
Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek
desenler
Çehreler yepyeni bir değişim
geçirecek
Aydınlığa nûrunla kavuşacak
mahzenler
Anneler çocuklarına hep
seni içirecek
Yağmur, seninle biter
susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir semâ; sana
muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep
seninle olsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın
kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş
de ben olsaydım
Kardeşler arasına heyhat,
sû-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen
iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar
yılı baharın
İnsanlık bahçemize
sensizlik hazân düştü
Yağmur, seni bekleyen bir
taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş
da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış
da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış
da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş
da ben olsaydım
Bahîra'dan süzülen bir yaş
da ben olsaydım
Okşadığın bir parça
kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş
de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş
de ben olsaydım
Senin visâlinle bir gülmüş
de ben olsaydım
Sana hicret eden bir kureyş
de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep
seninle olsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın
kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş
de ben olsaydım
|