06 Mart 1997
Evhamlarla dolu ilginç bir mahluk insanoğlu.
Melek olmak için abid, şeytan olmak için asi.
İkisinin arası olmak için "insan".
Teferruatlarla doluyuz. Saçma sapan ve belki de
hayatın kendisi olan teferruatlar. Yoğun bir iş
günü akşamı, harap ve bitab eve düşeriz.
Yemekten sonra tv. nin karşısında geçirilen
birkaç saat, dinlenmenin aksina yorgunluğumuza
yorgunluk katar. Uyku sonra. Aslında uyku
da bir yorgunluk bize. Çoğunluk uyku değil, saat
sendromu ve yorgunluk taşır yatağa bizi.
Deliksiz uyku. Sabah sil baştan.
Gölgesiz bir dünyada yaşıyoruz. Odamızı florasan
aydınlatıyor. Özelliği, gölgeleri dahi minimuma
indirmesi. Gece, sokaklarımız ışıl ışıl. İş
yorgunluğumuzdan sokakları da unutur olduk ya.
Karanlık = Korku. Korku, insandan bir
şube. Korkuyu bilmeyen insan, hangi
duygularla Allah'tan korkacak?
15 Mart 1997
Soğuk bir mart günü. Mesai yok. İstikamet
kitapçı.
Geçenlerde telefon görüşmemizde söylemişti
Hakan. Kitabı çıkmıştı. Raflarda yerini almış.
Halifesiz Günler (Denge Yayınları)
Hoş bir Hakan klasiği. Bir çırpıda okudum. Bu
kadar hızlı okumamın sebebi de Yeni Şafak'ta
"Tutanak" başlığı altında yayınlanmış olmasıydı.
Yıllar öncesinin Hakan'ı.
Örgütçü, Devrimci, Sevecen ve asi... Teşekkürler
Dost...
02 Mayıs 1997
Günün adı yağmurlu köy idi.
Bulutlar Ali Dağı'nı mahpus eylemişti. Yerle gök
birbirine girmişti. Önce yeli gelmişti.
Ardından seli. Umulan kadar olmasa da yağmıştı
yine. Çiçekler, yeni yapraklanan ağaçlar, gözü
açılan asmalar suyunu almıştı. Yağmur yağarken
şehrin ötelerinden sıyrılan bulutlar, ikindi
güneşine yol açmıştı. Yağmurdu. Güneşti.
Eleğimsağma idi. Yel ile selin kavuşma
noktasında yeni fidanlar dikilmişti.
Bismillah denmişti. Bismillah.
06 Mayıs 1997
Evde, tek başıma, tirajı 15 - 20 civarında ve
fotokopi ile çoğaltarak Sayha 2. dönemi
çıkarırken, Birinci Şehir: Kayseri başlığıyla
yazılar yazmıştım.
Çok uzun zamandır Kayseri merkezli bir dergi,
bir kitap gönlümden geçmektedir. Lakin, biz
miskin miskin düşünene kadar elin adamı
Üsküdar'ın ötesinde.
Bugün ulaştığım ve aldığım bir kitap: Sokakların
Ölümü. Gürsel Kanat diye Yozgatlı bir babanın
Kayserili oğlu. Yayınevi, iletişim.
Kitaba göndermeler yapacak değilim. İlginç ve
güzel tespitler var. Yalnız, kendini materyalist
olarak niteleyen birinin, şehrin, özellikle
Kayseri hakkında kat'i bir şeyler yapabileceğine
inanmam.
Doğrudur Bizans ve Ermeni, Rum, Yahudi
kültürünün yok edildiği, düşmanca davranıldığı.
Lakin yazar, bunların savunuculuğunu yapıp
şikayetini dile getirirken 1000 senelik dilimi
her hal kazara es geçiyor. Bakış açısı elbet.
Erciyes benim için de kutsaldır. Belki ak
sakallı dede, belki tarihin gözleri. Memeli
Kadın'ı beğenmedim.
Umduğum değil bulduğum bir kitaptı. Biraz
hazımsızlıkla kalktım başından...
16 Mayıs 1997
Zaman, alabildiğine süratli akıp gidiyor.
Yaz, kucağımıza bir sepet erguvan bıraktı.
Arzuladığımız, özlediğimiz bir murad.
Sıcak yaz gecelerinde, uzak - keşke deniz -
iklimlerde yalnız, yalın, yaban nefeslenmek ne
sebepledir bilmem, hep hayalim oluştur. Belki
böylesi günleri çokça yaşadığımdandır. Kim
bilir? |