19.
Uzaklardan,
ışığın karanlığa esir düştüğü mekanlardan yolcu
otobüsleri, umut taşıyan kamyonlar geçiyor.
İhtiyarlamış
hissediyor kendini. Yaşı, kimilerine göre bahar.
Aynaların önünden
kervanlar geçiyor. Hayat tacirleri, hayallerini
pazarlara taşıyor.
Adam, “Seni Seviyorum
Rosa Mary” çığlıklarının önünde duraklıyor. Yüreği, acı
bir yara oluyor. Kanıyor. Tacir, kapana düşmüş av
olduğunu anlıyor adamın. Tezgahın altından, ferman gözlü
sultanı sunuyor ecza olarak.
Adam dalgın. Gittikçe
daha dalgın bakıyor adımlarına. Adımları çamur, kir
içinde. Utanıyor. Ani fren sesleri, cıngar çıkartıcı
kornalar. Zabıta görmüş gibi kaçışıyor tacirler.
Plakçının sokağa taşan hoparlöründen yanık bir uzun hava
çalıyor.
Zahidem.
Bunları yazmaya
koyuluyor. Makineden çaldığı asilik ile saldırıyor
tuşlara.
Manifesto.
Asfalt suratlı
insanlar.
Bir apartmanın gökyüzü
katından düşen çocuk bezleri.
Belki kadın bütün
umutlarını düşürüyor. Gazetelerde sekiz sütuna manşet:
İntihar.
Çocuk, yere düşürdüğü
mavi – beyaz bilyesi peşinden koşuyor. Bilye, ölümü,
kanalizasyon çukurlarında arıyor. İki damla gözyaşı
düşürüyor çocuk. Işık.
Işık maviye çalıyor.
İki insan doğuyor
ışıktan.
Biri ölüm.
Hayat biri.
Sensizlik: Günde bin
kez ölmenin firak koymuşlar adını.
Makinenin asiliği
daha cebbar. Adamın istediğini değil kendi istediğini
yazıyor. “Daha demin ayrılmıştım sesinden. Sesin, yani
ılık baharlar, toprağa karışan yağmur, bir tutam
başak... Ayrılığı anmanın yeri mi?”
Yalnızlık, kalın bir
çizgi. Sekiz punto, tümü büyük: YALNIZLIK
İnadı yeşeriyor. On
iki punto yazıyor: Yalnızlık için yaşadım.
İçeri boş odalardan
bir inilti yükseliyor.
Çocuğun bilyesi
gökyüzüne yükseliyor. Görmüyor çocuk.
Tacirler yeniden
tezgah açıyor. Adam, kaldırımlara döşenmiş hükmün peşi
sıra sürüklenmektedir.
“Sokakta bulmadım
yalnızlığı. Ve ölümden korkmayacak kadar yalnızım.”
Sıcak bir ikindi.
Adam, yüreği ile büyüttüğü selvinin gölgesinde umudu
yudumluyor. Fincana dokunan yüzüğü bir ritim tutturuyor.
Hasret.
Yalnızlık
Adam, makinenin başına
geçiyor. Tuşlar, “ayrılık” yazıyor sinsi gülüşlerle.
Öfkesine mağluptur adam.
Evin kapısını çarpıp
fırlıyor. Uzun yol otobüslerinin geçtiği kan yoluna
akıyor.
Elini kaldırmadan
duruyor biri.
Arka kapıdan başını
göstere muavin gevrek gevrek gülüyor:
Ayrılık mı bayım? |